Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
ÜVEYSİLİK :
DEĞİŞMEKTİR,
YENİDEN DOĞMAKTIR,
TESLİM OLMAKTIR , KUL OLMAKTIR,
RABBİNİ KARŞILIKSIZ SEVMEKTİR.
Üveysilik cismanî olarak görüşmeleri mümkün olmayan kişilerin rüya veya hal yoluyla manen görüşmeleridir. Yani Evliyanın ve Hızır’(as) ın nuraniyetinden veya Peygamber varisi olan Mürşid-i kamillerin ruhaniyetinden faydalanarak manen yetişenlerin gittiği yolun adına “Üveysi denir.” Bu yolun piri Veysel Karani Hazretleridir.
Bu yola da Üveysilik yolu denir.
Peygamber (S.A.V) Efendimizi gözleri ile görmediği halde müthiş bir aşkla bağlı olan Veysel Karani hazretleri bu aşk ve bağlılığıyla ulvi makamlara ulaşmıştır. Öyle ki Efendimiz (SAV)’in “Üveysi karni ihsan ve iyilikte tabiinin hayırlısıdır” övgüsüne mazhar olmuştur.
Veysel Karani Hazretleri Peygamber Efendimizi görmeden, maddi değil, manevi feyzinden yararlanarak tekâmül etmiştir. Bu yolla pek çok evliyaullah yetişmiştir. Üveysilik denince şu dört zümre anlaşılır.
a) Peygamber Efendimizin ruhaniyetinden feyz alanlar
b) Veysel Karani Hazretlerinin ruhaniyetinden feyz alanlar
c) Mürşid-i Kâmilin ruhaniyetinden feyz alanlar
d) Birde Hızır (a.s) aracılığı ile irşad olanlar.
Tarih: 2018-02-23 13:59:10 Kategori: Din
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Üveysilik Nedir
DEĞİŞMEKTİR,
YENİDEN DOĞMAKTIR,
TESLİM OLMAKTIR , KUL OLMAKTIR,
RABBİNİ KARŞILIKSIZ SEVMEKTİR.
Üveysilik cismanî olarak görüşmeleri mümkün olmayan kişilerin rüya veya hal yoluyla manen görüşmeleridir. Yani Evliyanın ve Hızır’(as) ın nuraniyetinden veya Peygamber varisi olan Mürşid-i kamillerin ruhaniyetinden faydalanarak manen yetişenlerin gittiği yolun adına “Üveysi denir.” Bu yolun piri Veysel Karani Hazretleridir.
Bu yola da Üveysilik yolu denir.
Peygamber (S.A.V) Efendimizi gözleri ile görmediği halde müthiş bir aşkla bağlı olan Veysel Karani hazretleri bu aşk ve bağlılığıyla ulvi makamlara ulaşmıştır. Öyle ki Efendimiz (SAV)’in “Üveysi karni ihsan ve iyilikte tabiinin hayırlısıdır” övgüsüne mazhar olmuştur.
Veysel Karani Hazretleri Peygamber Efendimizi görmeden, maddi değil, manevi feyzinden yararlanarak tekâmül etmiştir. Bu yolla pek çok evliyaullah yetişmiştir. Üveysilik denince şu dört zümre anlaşılır.
a) Peygamber Efendimizin ruhaniyetinden feyz alanlar
b) Veysel Karani Hazretlerinin ruhaniyetinden feyz alanlar
c) Mürşid-i Kâmilin ruhaniyetinden feyz alanlar
d) Birde Hızır (a.s) aracılığı ile irşad olanlar.
Tarih: 2018-02-23 13:59:10 Kategori: Din
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx
Üveysilik Resimleri
Üveysilik Sunumları
Üveysilik Videoları
Üveysilik Soru & Cevap
Üveysilik Ek Bilgileri
-
1 6 yıl önceÜveysilik cismanî olarak görüşmeleri mümkün olmayan kişilerin rüya veya hal yoluyla manen görüşmeleridir. Yani Evliyanın ve Hızır’(as) ın nuraniyetinden veya Peygamber varisi olan Mürşid-i kâmillerin ruhaniyetinden faydalanarak manen yetişenlerin gittiği yolun adına “Üveysi denir.” Bu yolun piri Veysel Karani Hazretleridir.
Bu yola da Üveysilik yolu denir.
Peygamber (S.A.V) Efendimizi gözleri ile görmediği halde müthiş bir aşkla bağlı olan Veysel Karani hazretleri bu aşk ve bağlılığıyla ulvi makamlara ulaşmıştır. Öyle ki Efendimiz (SAV)’in “Üveysi karni ihsan ve iyilikte tabiinin hayırlısıdır” övgüsüne mahzar olmuştur.
Veysel Karani Hazretleri Peygamber Efendimizi görmeden, maddi değil, manevi feyzinden yararlanarak tekâmül etmiştir. Bu yolla pek çok evliyaullah yetişmiştir. Üveysilik denince şu dört zümre anlaşılır.
a)Peygamber Efendimizin ruhaniyetinden feyz alanlar
b)Veysel Karani Hazretlerinin ruhaniyetinden feyz alanlar
c)Mürşid-i Kâmilin ruhaniyetinden feyz alanlar
d)Birde Hızır (a.s) aracılığı ile irşad olanlar.
Üveysilik Zikri Nasıl Yapılır ?
Bismillâhirrahmânirrahîm.
HAZIRLIK :
Sessiz olmalıdır. (Yüksek sesle değil, kendi duyacağın kadar sesle olmalı.)
Yalnız olunmalı. (Müsaitseniz)
Kimin huzurunda olduğunu unutmadan, edepli-terbiyeli olunmalı.
Mutlaka abdestli olunmalı.
Gündüzün aydınlığında ve akşamın karanlığında olmak üzere (sabah ve akşam) günde 2 kere yapılmalıdır.
Mutlaka şu saatte yapılacak diye zaman belirtilmez. Kişi kendini hazır hissettiği zamanda gerçekleştirilir. Ama yatarken ve sabah namazının öncesi ve sonraları en uygun zamanlardır. Herkesin uykuda olduğu zamanda Rabbimiz; ”Kulum herkes gaflette iken Beni ve Resulümü andı.” der ve zikir sahibini çok sever.
UYGULANMASI
EÛZU BİLLAHİ MİNEŞ-ŞEYTÂNİRRACîM. BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHîM.
100 DEFA TEVBE ESTAĞFURULLAH (Arapçasını da söyleyebilirsiniz.)
–Başında Besmele Olmadan– EN AZ 100 DEFA SALAT-I ŞERİFE (Daha fazla sayıda söyleyebilirsiniz, sayı sınırı yok.)
–Başlarında Besmeleyle– 11 İHLAS SURESİ (Kul Hüvallahu) ve 1 FATİHA SURESİ ( Elham )
Hediye : “Allah’ım okuduğum surelerin ve salavatların sevabını; Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa SAV mübarek ruhlarına,ehl-i beytine,ashabına,yüce âlisine,salih kullara,hızır a.s ve sevdiği evliyalara,himmet eden sultanlara,ders veren hocalarımıza,onların hocalarına ve üveyslere hediye ettim. Amin.”
1 Kere EÛZU BİLLAHİ MİNEŞ-ŞEYTÂNİRRACîM. BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHîM.
EN AZ 100 DEFA “LA İLAHE İLLALLAH” (Daha fazla sayıda söyleyebilirsiniz, sayı sınırı yok.)
***Not: Zikri bitirdikten sonra 11 ihlas ve 1 Fatiha okunmayacaktır…***
Bu kadar mı? Evet bu kadar.
MUTLAKA BİZİMLE İLETİŞİME GEÇİP KENDİNİZE BİR REHBER ÖĞRETMEN SEÇİNİZ.. SALİH RÜYALARINIZ BAŞLAYACAK VE TABİR EDİLMESİ GEREKMEKTEDİR. SALİH RÜYALARINIZI BU KONUDA RÜYA İLMİ OLAN MARİFET ÖĞRETMENLERİMİZ SADECE ALLAH RIZASI İÇİN TABİR EDECEK VE SİZE BU KONUDAKİ DENEYİMLERİNİ PAYLAŞACAKLARDIR.
Ey Marifete gönül vermiş kardeşim
Vakit gelip çattı
Aşk dokundu biliyorum yüreğine inceden
Adını koyamadığın bir yürek yangını çekmekte kendine
Hep sevdin aslında Rabbini bir yerlerde bir köşede ne halde olduğunun bir önemi olmaksızın..
Ve hep biliyordun aslında kendini bildin bileli özel biri olduğunu ve bir misyonunun olduğunu..
Biliyordun kendindeki farkı .. günün birinde sırrının bu hayatta olma sebebinin ne olduğunu bulacağını..
Ve ait olduğun yer hiçbir zaman evin barkın etrafındaki arkadaşlarının yanı olduğunu düşünmedin aslında.
Biryerlerde seni sadece sen diye seven ve çıkarsız seni sadece Allah için seven olduğun gibi kabul eden birileri olmalıydı biliyordun bunu..
Evet hoş geldin hanene .. bu hanede kimse seni kadın erkek diye ayırmaz. Kimse seni hayat şeklinden ve giyiminden dolayı eleştirmez. Kimse senin nereden hangi bataklıktan yahut hangi dağın ardından geldiğine bakmaz.. Ne nereli olduğunun önemi vardır nede görüşlerinin ne olduğunun..
Tek ama en güçlü ortak paydamız Allahtır.. Onu sevmektir..
Bu hane Allahı sevebilme sanatını öğrenmek için toplanan usta çıraklar ile doludur..
Bu hanede aşkı yaşamayı öğrenirsin..
Bu hane her zaman güller dökmez yoluna.. dikenleri ayıklamayı gülü dikenleriyle sevebilmeyide öğretir sana..
Parmağına diken battığında koklamak istediğin gülün hatınıha susmayı öğrenirsin..
gülün kokusunun sarhoşluğu ile akan bir damla kanın inci olur parmağının ucunda.. hiçbir şey boşa gitmez ziyan olmaz bu yolda..
Her günün her anın hikmetle dolar.. Görebilirsen bu hikmet pınarı her yanının sarar..
Merak edersin sadece merak edersin.. Rabbin hiç olmayacak bir senaryo ile seni doğru yerde ve doğru zamanda var eder ve cevabını öğretir sana bu yolda..
Hergün biraz daha yıkılır Rabbin ile arandaki ördüğün duvarlar..Hakikaten Şah damarımdan daha yakınmış dersin lafta kalmaz bu görür öğrenirsin..
Bazen bir kuşun kanadında aşkın tazelenir bazen aldığın bir gül kokusunda.. Aşk arsızı olursun daha çok istersin daha çok verir aşkını muhabbetini..
Herzaman tozpembemi olur sanıyorsun bu yol.. Aşk yürek ister dostum .. Her halini kabullenmek ister sevgilinin.. Tam teslimiyet ister aşk.. mazereti yoktur.. eksiği yoktur bu işin tamı tamına ister hak ettiği bedeli..
Korkma vermediğinden istemez.. Verdiği biri bin ederde yine sevdirir kendini.. Kolaylaştırır işini..
Sen sadece aşkına dön.. Rabbine çevir yüzünü..
Kalbin senin kaben.. Kaben Allahın evi.. orası senin aşkın ile mahrem evin..
Sokma kimseyi alma oraya Aşkından başka kimseyi.. kirletme nefsinin sözleri ile gönül kabeni..
Yıkılmasına izin verme duyma, görme takılma.. Allah istemeden yaprak kıpırdamaz bunu çok iyi anla..
Gönül kırma .. ama en önemlisi sen kırılma… Kırmamak daha kolaydır bunu unutma… zor olan ve önemli olan KIRILMA.. Gönlünü kırandan çok kırılmasına müsaade eden sen suçlusun unutma.. Canın pahasına koru kabeni.. orada en sevdiğin var unutma.. Kırılma .. kimsenin onun olduğu kabeni yıkmasına izin verme… iblisin derdi başkasındaki değil önce senin kabeni yıkmaktır bunu unutma..
Bu yol bir ömür boyu dostum unutma..
Unut tüm bildiğini sandıklarını.. unut sana şimdiye kadar fayda vermen her şeyini.. Yokluk yurdunda ara kendini artık.. Hiçliğe götürmüyorsa yürüdüğün yol otur birdaha düşün tart kendini.. Herşeyin affı telafisi var enaniyet ve varlık iddiasından başka bunuda unutma..
Düştüğün zamanlar olacak hemen sonra neden düştüğünü ve düşüşünün ayakta kalmandan daha hayırlı olduğunu göreceksin bu yolda..
Razı ol ki Rızası olsun aşkının .. Sen ondan razı o senden razı olsun..
Şunuda unutma.. Rabbin senden razı olmazsa düşürmez içine aşkını.. sen şunu iyi düşün ve kalbini yokla.. sen gerçekten razımısın sevdiğinden… Razımısın gerçekten ondan gelene.. Razısımın onun sana verdiğine..
Asla sebeplere takılıp kalma.. Aşkını sev .. aşkının sana ne vereceğini sevme.. çıkar ilişkisi değil senin derdin unutma.. Kahrıda hoş lutfuda hoş diyebildiğin kadar aşıksın unutma..
Üveysilik Zikrinden Sonra Salih ve Gerçek
Rüyaların Başlaması
SALİH – GERÇEK RÜYALAR BAŞLAR
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Bu rüyalar şimdiye kadar gördüklerinden daha net ve kalıcıdır. Günler geçse de unutmazsın. Rüyaların bazıları kader ve kazayı gösterir ve 3 gün sonra gerçekleşir. Böylece kader ve kazanın insan hayatındaki önemini anlar ve yaşarsın. İlerleyen günler veya yıllarda da göreceğin rüyalar sana verilen-verilecek olan müjdelerle dolu olur. Bilir ve anlarsın ki; hayatın tarifsiz huzur ve güven içinde devam etmektedir. Artık sevilmeye başlanmışsın, kolaylıklar hayatında ardı ardına gelmeye başlar ve sen şaşarsın. Şaşma…
Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim ayetlerle rüyaların varlığından ” kesinlikle ” bahsetmektedir. Bu yaşadıkların gerçek rüyalardır ve iblisin vesvesesi yoktur ve bu gördüklerin sana ilahi armağandır; daha başlangıçtır.
“Rüyalarla amel edilmez.” dediğinizi duyar gibiyim. Doğrudur. Sizlerin bugüne kadar gördüğünüz rüyalarla amel edilmez. O rüyalarda iblisin etkisi vardır. Bizim belirttiğimizde iblisin hiçbir katkısı yoktur. Tamamen salih – gerçek rüyalardır ve meleklerin etkisi ile bizlere verilir. (Bir kereye mahsus ve izinli olarak) lanetli iblis rüyanda, sana bir yerde define gösterir, paralar vermeye kalkar. Mücevherler – takılar vermeye kalkar. Sakın meyletme. Bu onun mutlak yalanıdır. Sakın inanma. Eğer verilenleri almaz veya itibar etmezsen, mânâda derecen artar ve sevilen olursun. Aman ha aman inanma! Eğer alırsan sabah hemen tevbe et, kurtul. Yok, bu ilahi armağansa da alma, 2 kez gösterilirse yine alma ve 3. kez gösterilirse bu sana verilecek yardımdır, Rabbindendir. Bir gün mutlaka eline geçecektir. Bu sefer ne zaman geçecek diye hayaller kurmaya başlarsın. Aman ha aman! Kafandan bu düşünceleri at. Senin rızkını kimseye vermedikleri gibi senin de saat ve dakikasından önce eline geçmez. İbadetinin güzelliğini bozarsın. Sakın bunu unutma. Sana Rabbinin zenginliği yeter
Üveysilik Zikrine Devam Edildiğinde Hoş Kokuların Duyulması
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Bu kokular da ilahi kokulardır. Sevgili Peygamberimizin (s.a.v) hadisinde bahsettiği “Bana dünyada 3 şey sevdirildi; güzel koku, kadın ve gözümün nuru namaz.” İşte bahsedilen kokuları koklamaya başlarsın. Bu kokular şimdiye kadar kokladığın kokulardan farklıdır. Önceleri azar azar koku gelir ve gider.
Önceleri farkına bile varmazsın. Daha sonraları kokular bazen çok şiddetli olur; camide namaz kıldığın mümin kardeşinden geliyor sanırsın. Hayır, bu sana verilmiş ilahi bir armağandır. Bu kokuyu senden başkası duymaz. Yalnız senin gibi Zikir Ehli, yani Allah yolunun yolcusu varsa o da kokuyu duyar-koklar. Başkaları bunu duyamaz. Kokuların en çok duyulduğu yer ve mekânlar camide ibadet ederken ve türbelerde Allah dostları Evliyaların yanında Salat-ı Şerifeleri söylerken olur. Türbedeki Allah dostunun sana verdiği “ Hoş geldin. “ kokusudur. Peygamberimizin kokusu Gül; Torunlarının reyhan; Hz. Ali’nin kırmızı karanfil; Horasan Evliyalarının (Ahmet Yesevi Hz.lerinin Anadolu’ya gönderdiği evliyalarının) ise dağ çiçekleri gibi değişik değişiktir. İşte, artık senin sevildiğinin bir başka gösteriş şeklini sana yaşatırlar. Daha sonraları “tesbihin” kokmaya başlar. Eğer kimseye söylemezsen, evinin bütün odaları bu ilahi armağanlarla dolar, taşar. Ta ki, birine söyleyinceye kadar veya fark edilinceye kadar kokar durur. Onlarca yıl namaz kılıp, bu kokudan mahrum olan nice kullar var. Allah sizi böyle olmaktan muaf kılsın. Amin.
Bu kokular cennetteki “Misk Dağından” getirilir. Evliyaların makamlarında, Yasin okumayınız. Bunun yerine Salat-ı Şerif söyleyiniz. Görün, bakın; nasıl kokularla karşılanacaksınız.
* Burası çok önemli: Sana bir evliya öğretmen olarak verilir. Bizi diğer zikir ehillerinden ayıran en önemli özellik budur. Yaşayan nefs sahibi bir kul verilmez. Herkesin öğretmeni ayrı olabileceği gibi sana bu zikri öğretenin evliyası da olabilir. Bunlar senin bilmediklerini, ya da yanlış bildiklerinin doğrusunu sana öğretirler. Bu kalbine ilham olduğu gibi rüyada olur, perde kalkarak olur. Ne demek istediğimi yaşarken öğreneceksin. Daha fazla açamam, açsam da anlatamam. Sonuçta anlayamazsın. Çünkü aklın bu marifet dünyasında bilebilirliği yok. Ne öğretilirse onu kavrar, daha fazlasını değil. İşte o evliyanı sana sevdirirler ve seni de ona sevdirirler. Yanına varır varmaz ilahi kokuları sana koklatırlar. “Yaşa ve gör“
Üveysilik Zikrine Başladıktan Sonra Göreceğiniz Nefsinizin Sembolü ve Anlamları
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Bu arada ama rüyada, ama namazda, ama zikirde –Nefsinin sembolü olan bir hayvan– görürsün. Senin nefsin bu hayvanla sıfatlanmış demektir. Eğer ölmüş görürsen, sen nefsine Allah’ın yardımıyla galip geleceksin demektir. Yok, bağlı olarak görürsen nefsin sana zarar veremeyecek demektir. Yok, başıboş görürsen nefsinle mücadele edeceksin demektir. Üzülme Allah’tan sana mutlaka yardım gelir.
Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v ) ne buyurmuş: “Nefsini bilen Rabbini bilir.” Artık nefsinin ne olduğunu öğrenmişsin ve geriye kalan yıllarında ne ile mücadele etmen gerektiğini doğrudan öğrenmişsin demektir. Yani gördüğün, hayvanın kötü özellikleriyle mücadele ederek; sendeki kötü huy ve davranışlardan uzaklaşman gerekmektedir. İşte zikir ne ile mücadele etmen gerektiğini öğreten, temelini Kur’an ve Peygamberimizin (s.a.v) yaşamından alan ve O’nun öğretileri ile bilgilenmeni ve hayatını, bu iki temel dayanağının varlığına sımsıkı bağlı olman gerektiğini öğreten birinci elden öğretidir. Bu yolun yolcularına bilmedikleri öğretilir ve sevgili mutlaka korunur. Bu Allah’ın bir lütfudur. Artık hayatını baştan aşağıya (ister farkında ol; ister olma fark etmez) Kur’an ve Hadisler içinde yaşar gidersin.
Zikre başladığında; Üveys Veysel Karane Zikrine başladığında, mutlaka ama mutlaka nefsinin, hangi hayvanî sıfatla sıfatlandırıldığını birinci elden ve doğru olarak alırsın. Gösterilen hayvanla nefsin birebir aynıdır.
Yılan şeklinde görünürse: Yalancı, acıması az, sinsi, fırsatını bulunca insanlara acımadan saldıran, gıybet yapan ve bundan zevk alan vb. kötü ahlakı taşıyansın demektir.
Domuz olarak gösterilirse: Sen helali haramı ayırt etmeyensin. Bu kazanç yönünde olduğu gibi eşine sadık olmaya asla önem vermeyen birisisin. Her şey benim olmalı düşüncesini taşıyan bencilin, vurdumduymazın tekisin.
Ayı, kaplan, çakal, kurt vb. yırtıcı hayvanlardan birisi gösterilirse: Sen acıma – merhamet bilmeyensin. Hoşuna giden her şeyin senin olmasını isteyensin. İstemekle kalmayıp bunun için her yola başvurmaktan çekinmeyen birisisin demektir.
Köpek nefse sahipsen: Parayı – dünyayı çok sevensin, para için her şeyi yapansın demektir. Ama sevdiklerini de korumaya çalışansın. Bir yere kadar (menfaatine ters düştüklerinde) onları da yok sayabilecek kadar vurdumduymazsın demektir.
Bu arada şunu da belirtelim ki; gösterilen hayvanın boyunun, büyük veya küçük olması ile de nefisle eşdeğer olmuştur. Yani hayvan ne kadar büyükse nefsiniz o kadar büyük, hayvan ne kadar küçük ise nefsiniz de o kadar küçük demektir.
ÜVEYSİLİK YOLU HAK MIDIR? – ÜVEYS ZİKRİ NEDİR? Soru: Selâmun Aleyküm güzel hocam. Hocam bir sorum vardı müsaade ederseniz. Hocam Üveysi yolu ehli sünnet yolu mudur? Bir arkadaşım var, bana dediki; annem rüyasında Peygamberimizi (Aleyhisselâtu vesselam)’ı görmüş, o da aşkı üveysi kitabını oku demiş. Doğru mudur? Allah razı olsun güzel hocam Cevap: Ve aleyküm selam “Allah’a ulaştıran yollar, mahlukatının nefesleri adedincedir” der İmam-ı Rabbani (rahmetullahi aleyh) Bu yollardan biri de, Üveysîlik yoludur. Veysel Karani (rahimehullah), Muhammed aleyhisselam’ı göremeden ona aşık ve tâbi olduğu için bu yola Üveysîlik yolu denilmiştir. İslam tarihindeki en meşhur tarikat kollarından olan Nakşibendi yolu da aynı zamanda bir Üveysilik yoludur. Üveysilik meşrebi ile Nakşibendi tarikatına bağlanmak isteyen bir Müslüman, tarihte yaşamış olan herhangi bir mürşidi kamilden etkilenmiş ise, onun talebesi olmak kastıyla Allah rızası için iki rekat nafile namaz kılar ve sevabını bu mürşidin ruhuna hediye eder. Duasında ise şöyle der: “Allah’ım! Senin Kitabın Kur’an’ı Kerim’i ve Peygamberin Muhammed aleyhisselam’ı daha iyi tanımak ve anlayabilmek için bu zatı kendime mürşid edinmek istiyorum. “Sadıklarla beraber olun” buyurdun; onlarla olmak istiyorum. (Tevbe 119) “Bana yönelen kimsenin yoluna uy” buyurdun; onların meşrebinde sana yakınlaşmak istiyorum. (Lokman 15) Beni ve mürşidimi, mahşer günü Muhammed aleyhisselam’ın Livâ-i Hamd sancağı altında haşret…” Burada en çok dikkat edilmesi gereken mesele şudur ki; günümüzde hak tarikatler olduğu gibi, ne yazık ki bâtıl tarikatler de mevcuttur. Kur’an ve sünnetten kıl kadar ayrılmayan gerçek mutasavvıfların kitaplarından okudukları bilgileri kendilerine uyarlayan ve Allah’ın kanunları anlamına gelen Şeriata uymayarak yeni bir din ihdas eden nice sahte tarikat erbabı, tarih boyunca mevcut olmuş ve kıyamete kadar da olacaktır. Biz Müslümanların buradaki ölçüsü, tâbi olunacak olan mürşidin adının ya da kerametlerinin büyüklüğü değil, Kur’an ve Sünnete ne kadar bağlı olduğu olmalıdır. Yeni türemiş olan bir gruptan ayrılan ve bize müracat eden bazı kardeşlerden işitiyorum ki, bugün kendilerine ‘Üveysiyiz’ diyen bazı tarikatçılar türemiş ve sohbetlerinde kadın – erkek karışık oturuyor, sigara ve nargile eşliğinde sohbet dinliyor ve ‘bizim cemaatte dişilik, erkeklik yoktur, hepimiz aynıyız’ türünden saçma fetvalarla şeriatın açıkça haram saydığı meselelerde birbirlerine yakınlaşabiliyorlarmış! Yine bu sahte yolun yolcuları gelenleri kendilerine bağlamak için, ‘bizim dışımızdaki bütün cemaat ve tarikatler kıyamete kadar batıldır’ türünden zırvaları da salık buyuruyorlarmış! Kedicikler cemaatine çok benzeyen bu grubun iki adım sonra varacağı yer, Mehdilik ve yeni Peygamberliktir. Allah kurtarsın… Allah’ın Kitabına ve Peygamberinin yoluna uymayan bu tür batıl gruplara karşı bütün ümmeti Muhammedi uyarmak da biz tebliğcilerin başlıca vazifesidir. Konuyu şeyhim İhramcızade’nin (Allah ona rahmet etsin) bir sözüyle bitireyim: “Şeriatı gözetmeyenin tarîkatı olmaz. Bu yolun evveli şeriat, ortası tarîkat, sonu yine şeriattır. Gardaşlarım! Bizim tarîkatımız ne kadar büyürse büyüsün, ne kadar incelirse incelsin, şeriattan kıl kadar ayrılmasına imkân yoktur. Şeriatta kıl kadar noksanı olanın, havada uçtuğunu görürseniz, vurup kanadını kırın. İstidrâçtan başka bir şey değildir. Şeriattan kıl kadar ayrıldığımı görürseniz, beni terk edin.” “Böylece biz onu (Kur’an’ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik. Sana gelen bu ilimden sonra eğer sen onların heva ve heveslerine uyarsan, Allah tarafından senin için ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu.”
Bu Yazı Kerem Önder Resmi Sitesinden Alınmıştır.
Metodu:
1- Bazı şeyleri uygulayarak ölmüş evliyanın ruhuyla görüşülmesi
2- Ve onların manevi eğitimi(!)
3- Zikir dersleri
4- Zikir çekmek için illa da bir şeyhe ihtiyaç yokmuş
Neler oluyormuş?
1- Bazı zatlarla rüyada görüşüyorlarmış
2- Zikirden zevk almaya başlıyorlarmış
3- Kurt köpek yılan gibi değişik varlıklar görmeye başlıyorlarmış
4- Allah’ın rahmeti çok ama çok bol olduğu için cehenneme girmeyeceklerine inanıyorlar.
ŞEYTANIN OYUNCAĞI HALİNE GELMEK
Bunların ortaya çıkardığı bu yolun batıl bir yol olduğunu maddeler şeklinde sıralayalım:
1- Üveysilik haktır ama üveysilik alınan, gayret gösterilerek elde edilen bir şey değildir. Kişinin manevi olarak kabiliyeti neticesinde vefat eden Allah dostlarının himmetine mazhar olması sebebiyle üveysi olunur. Dolayısıyla ben üveysi olacağım diye yapılacak bir uygulama yoktur.
2- Rüyada bazı zatlarla görüşüleceği ve görüştüklerini söylemektedirler. Ancak gördükleri kişi gerçekten de o mudur bilmemektedirler. Çünkü Şeytan Peygamberimiz hariç herkesin suretine girebilmektedir. Aslında o zatların suretine de Allah dostları olmaları sebebiyle giremez ama onları görmediği için insanlar rüyada kendisi “ben şuyum” diye takdim eden kişiyi öyle zanneder. Bu da şeytanın oyunlarındandır.
3- Üveysi olduklarını iddia ediyorlar ama siteye birinin yazdığı zikirleri çekiyor, sohbet eden bir adamın sözlerini dinliyorlar. Yani o zikirleri, metodu kim oraya yazmışsa aslında ona mürid olmuşlar haberleri yok kendilerini üveysi zannediyorlar. Orada sohbet eden kişiyi de rehber olarak yani mürşid olarak benimsemiş oluyorlar.
Daha doğrusu bu uyduruk yolu kuranlar kendilerini açıkça şeyh ilan etmiyor ama kendi koydukları zikir derslerini çektiriyor, kendi söylediklerini yaptırıyorlar. Kendilerine yönlendiriyor sohbetlerinin izlenmesi telkininde bulunuyorlar.
Gerçek üveysilikte ise bu şekilde bir aracı olmaz, zikir dersini bir internet sitesinden almaz.
4- Zikir zevk verir insanı belli bir yere kadar da götürür ancak hakiki bir mürşid olmayınca Şeytana maskara olur insan haberi olmaz. Nasıl mı?
-Bu kişiler işin sadece zikir boyutuna bakıyorlar. Halbuki tarikat/tasavvuf yani Allah’ı zikretme yolu İslam’ı Kur’an ve Sünnet bütünlüğü içinde taviz vermeden yaşamakla birlikte Allah’a yakın olmak içindir. Zevk almak için değildir.
-Şeriatı yaşamaya yönlendirecek bir rehber de yoksa zevk aldığı için doğru yolda olduğunu, erdiğini zannederler. Böyle olunca da işlediği şeriatsızlıkları bir suç olarak görmez.
-Bunun bir delili olarak sitelerinde sohbet veren kişi bir kadınla sohbet yapmaktadır. Halbuki böyle bir hal caiz değildir. Şeriat bunu yasaklamıştır.
-Yine açık boyalı kadınlar üveysi olduklarını iddia edip yaşadıklarını anlatmaktalar ama İslam’ın emirlerini yerine getirmemekteler. Bunda da bir zarar görmemekte hatta zikirden aldıkları zevke binaen doğru yolda olduklarını zannetmekteler.
5- Bazı bu uyduruk yola girenlerden müşahede ettiğimiz kadarıyla da Şeytanın onları Allah’ın rahmetiyle kandırdığını anlıyoruz. Zikrin zevkinden ve rüyada bazı zatlarla görüştüğünden bahseden kişi namazını kılmıyordu ve bundan çok da muzdarip değildi. Daha fenası ise Allah’ın rahmetinin çok geniş olup bu rahmeti sebebiyle kendisini cehenneme sokmayacağını iddia ediyordu.
Bu da yine Şeytana maskara olduklarını gösteren bir şeydi.
6- Zikir insanda nur meydana getirir. Bu nur cin gibi varlıkları çeker. Hakiki bir mürşidin manevi kalkanı altına girmeyince bu varlıkların musallat olması da kaçınılmazdır. Bu sebeple de yılan kurt gibi varlıklar görünüp rahatsızlık vermeye başlar. Aslında bunlar cindir.
(sitelerinde bu varlıkların nefislerini temsil eden şeyler olduğu gibi bir kandırmaca yorumda bulunmuşlar)
MÜRŞİDE NE GEREK VAR(!)
Bakın sonradan ortaya çıkan akımlar bize hep aynı mesajı veriyor. Birileri tarikat/tasavvuf şirk diyerek din adına bu müesseseleri baltalamaya çalışırken birileri de Mürşide gerek yok al sana üveysilik diyerek mürşidlerden bu şekilde uzaklaştırma çabası içine giriyor.
Halbuki yaşayan bir mürşide bağlanmak niçin zorunuza gidiyor? Hedef zikir ise zikir var, rabıta ise o da var. Görmek istiyorsanız hayatta. Sohbetleri, nasihatleri kitaplar dolusu.
Üveysilik niye?
Bu bir perde…
Yukarıda dediğimiz gibi siteye yazılan zikirleri uygulamakla zaten üveysi olunmuyor o zikirleri yazanın müridi olunuyor. Orada sohbet veren kişi şeyh olarak benimsenmiş olunuyor ki amaç da bu zaten. “gelin müridim olun” denmiyor, üveysilik adı altında mürid toplanıyor. Kendini üveysi zannedenler de böyle avunuyor.
Üveysîlik, bir kimsenin zâhiren görmediği kişi veya kişilerden rüya gibi yollarla mânevî eğitim alması ve bu yolla oluşan tarîkat anlamında bir tasavvuf terimidir.
Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- zamanında Yemen’de yaşayıp müslüman olan, fakat İslâm Peygamberi ile bizzat görüşemeyen Üveys el-Karanî’nin (Türkçede Veysel Karanî) rüya veya başka mânevî yollarla Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile görüşüp eğitim aldığı kabul edildiği için sonraki asırlarda bu yolla eğitim ve feyz alan kişilere Üveysî, bu metoda da Üveysîlik denmiştir.
Üveysî kavramı dört grup için kullanılır. Bunlar Hazret-i Peygamber’den, Üveys el-Karanî’den, Hızır -aleyhisselâm-’dan veya herhangi bir şeyhten rûhânî yolla eğitim alan kişilerdir.
Tasavvuf tarihinde Üveysî olduğu söylenen ilk mutasavvıf İbrahim bin Edhem’dir. (ö. 166/782) Onun Hızır -aleyhisselâm-’dan veya Üveys el-Karanî’nin rûhâniyetinden feyz aldığı söylenir. Yine ilk dönem sûfîlerinden Bâyezîd-i Bistâmî’nin Câfer es-Sâdık’tan, Ebu’l-Hasan Harakānî’nin de Bâyezîd-i Bistâmî’den Üveysî yolla eğitim aldığı kabul edilir. Bunların dışında Üveysî olduğu kaydedilen çok sayıda mutasavvıf vardır. Meselâ Bahâeddin Nakşbend’in, Abdülhâlık Gucdüvânî ve Hakîm Tirmizî’den bu yolla eğitim aldığı ifade edilir.
Vefat etmiş olan velîlerin rûhâniyetinden Üveysî metodla rüyada feyz ve eğitim alan sûfîlerden birçoğunun, ayrıca yaşayan bir mürşîdinin de olduğu görülmektedir. Bazı sûfîlere göre bu daha güvenilir bir yoldur. Zira rüyasında bir velîyi görüp ondan bazı bilgiler alan kişi bunun sâdık bir rüya mı, yoksa bir aldatmaca mı olduğunu anlamakta zorlanabilir. Yaşayan rehberine danışmak ve rüyasında aldığı bilgilerin dînin kurallarına ve tasavvufun ilkelerine uyup uymadığını test etmek gibi yollarla onun sıhhati hakkında fikir sahibi olabilir. Danışacak bir rehberi olmayan kişiler ise yanlış fikirlere sapabilirler. Şeytan veya cin bir insanın rüyasına girip; “Ben Abdülkādir Geylânî’yim!” veya; “Ben Hızır’ım!”, “Ben Üveys el-Karanî’yim!” diyebilir. Böyle bir rüya ile muhatap olan kişinin yaşayan bir şeyhi varsa ona danışıp bu rüyanın sâdık mı kâzib mi (doğru mu aldatıcı mı) olduğunu sorma imkânı olacaktır. Bu sebeple Üveysî yolla büyük bir zâttan eğitim almaktansa, yaşayan bir şeyhe bağlanmanın daha iyi ve risksiz olduğunu ifade etmek için Hoca Bahâeddin Nakşibend Hazretleri;
“Canlı bir kedi, ölü bir aslandan daha iyidir.” buyurmuşlardır.1
Rüyada Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in görülmesi de hassas bir konudur. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;
“Beni rüyasında gören, gerçekten beni görmüştür. Çünkü şeytan benim kılığıma giremez!” buyurmuştur. 2
Ancak bu husus da dikkatli olunması gereken bir meseledir. Şeytan, Hazret-i Peygamber’in sûretine ve şekline giremez. Ancak başka bir şahsın şekline ve kılığına girip rüyasında bir insana;
“Ben senin peygamberinim.” derse ne olacak? Yukarıdaki hadis, sahâbîlere söylenmişti ve onlar zaten Hazret-i Peygamber’in sûretini biliyorlardı. Oysa sonraki asırlarda yaşayan insanlar onu görmedikleri için, rüyada gördükleri şahsın gerçekten peygamber olduğuna karar vermeleri zor olacaktır. Burada Hazret-i Peygamber’in hilyesini yani beden ve yüz özelliklerini anlatan hadisler kısmen yardımcı olabilir. Ayrıca rüyada görülen şahsın söyledikleri de çok önemlidir.
Sıddîk Hasan Hân Kannevcî (ö. 1890) şöyle der:
“O Hazret’i (aleyhisselâm) rüyasında gören ve O’ndan Kitap ve Sünnet ile sâbit olan şerîata aykırı bir söz veya hüküm duyan kişi, gerçekte Hazret-i Peygamber’i görmemiştir. Aksine şeytan tarafından aldatılmıştır. Şeytan kendisini peygamber gibi göstermiş ama gerçekte onun sûretine girmemiştir. Bu aldatmacaya birçok ilim ehli de kanmış ve bu sebeple din ilimlerinin bereketlerinden ve Allâh’a yakınlıktan mahrum kalmışlardır.”3
Nakşibendî meşâyıhından Abdullah Dihlevî (ö. 1824) de şöyle der:
“Rüyaların en güzeli, Allah Teâlâ’yı ve Rasûlü’nü görmektir. Ancak burada da vehim ve hayal endişesi vardır. Yani vehim, gerçek zannedilebilir. Çünkü zikir nurlarının parlaması, muhabbet ve ihlâs veya çok salevat getirmek yahut da hadis ilmiyle çok meşgul olmak gibi ameller, rüyada o Hazret (sallâllâhu aleyhi ve sellem)’in sûretinde görülebilir. Gören de Rasûlullâh’ı gördüm zanneder. Rasûlullâh’ın başka başka şekillerde görünmesinin sebebi budur. Eğer Medîne-i Münevvere’de bulunan ve O’nun hilyesini anlatanların (sahâbîlerin) bildirdiği hakikî şeklinde görürlerse, bu çok büyük bir saâdettir ve mâneviyat yolunda ilerlemeye, dinde kolaylığın artmasına sebep olur.”4
Rüyada Allah Teâlâ’nın görülmesi konusu da hassas bir meseledir. Rüyasında Allâh’ı gördüğünü veya O’nunla konuştuğunu zanneden kişi, gerçekte kiminle konuşmuştur? İslâm tarihinde kendisini Mehdî veya peygamber ilân edenlerin bir kısmı sahte rüyalarla yoldan çıkmış olabilir. Öte yandan, tasavvuf ehline göre, rüya sadece uykuya has değildir. Uykuda, uyanıkken veya uyku ile uyanıklık arasında da görülebilir ve durumuna göre vâkıa, müşâhede gibi adlar alır. Ancak bu «müşâhede»lerin de sahtelerine karşı uyanık olmak gerekir. İsmâil Hakkı Bursevî (ö. 1725) Kitâbü’n-Netîce’de özetle şöyle der:
“Bazı dervişler, şeytanı gök ile yer arasında bir sedir üzerinde görüp Hak Teâlâ zannederler ve Hak yolundan çıkarlar… Şeytan; dervişi bir yol ile bağladıktan sonra, ona doğru diye birçok yanlış ve bâtılı gösterir. Bu tehlike içinde kalan, vehim ve hayalin peşinden giden çoktur. Uyanıp doğru yola dönenler nâdirdir. Çoğu şeytanın çengelinde asılıp kalmıştır.”5
Hucvîrî’nin (ö. 465/1072) Keşfu’l-Mahcûb’da naklettiği şu rivâyet de sahte rüya ve müşâhedelere bir örnektir:
Cüneyd-i Bağdâdî’nin müridlerinden biri, kemal derecesine ulaştığına dair kendisini bir hayale kaptırmış ve;
“Benim için yalnızlık, sohbetten ve cemiyet içinde olmaktan daha iyidir.” deyip inzivâya çekilmiş ve cemaatle sohbet etmekten elini çekmişti. Gece olunca kendisine bir deve getiriyorlardı ve;
“Artık senin cennete gitmen lâzım!” diyorlardı. Adam deveye binerek yola çıkıyor, gayet güzel manzaralı bir yer görüyor, orada güzel şahıslar, lezzetli yemekler ve akarsular seyrediyordu. Seher vaktine kadar o adamı burada bırakıyorlardı. Sonra adam burada uyuyor, uyandığı zaman kendisini inzivâya çekildiği dergâhın önünde görüyordu. Bunun üzerine benlik duygusu içine yerleşti, gençlik (ve acemîlik) gururu gönlüne tesir etti ve;
“Bana şöyle oluyor (benim şöyle şöyle mânevî hâllerim var)!” diye iddialara başladı.
Sonunda onun haberini Cüneyd-i Bağdâdî’ye ulaştırdılar. Cüneyd kalktı, o adamın inzivâya çekildiği dergâha gitti. Adamı, kafası kibir ve gururla dolmuş olarak buldu. Cüneyd ona hâlinden sordu, o da her şeyi kendisine anlattı. Bunun üzerine Cüneyd -rahmetullâhi aleyh- ona;
“Bu gece oraya gittiğin zaman üç defa; «Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm.» duâsını oku!” dedi.
Gece olunca adamı yine oraya götürüyorlardı. Fakat adam kalbinden Cüneyd’i red ve inkâr ediyordu. Bir süre geçtikten sonra tecrübe olsun diye üç kere; «Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm.» dedi. Yanındakilerin hepsi feryat ederek oradan dağıldılar. Adam kendisini bir çöplüğün ortasında oturur vaziyette buldu. Çevresi ölmüş hayvanların kemikleriyle dolu idi. Adam hatasını anladı, tevbe etti ve arkadaşlarının sohbetine döndü.6
Netice olarak, tasavvuf tarihinde rüya yolu ile eğitim almak anlamında Üveysîlikten bahsedilmekteyse de, bunun tehlikeli ve riskli bir yol olduğu apaçık ortadadır. Bu sebeple Üveysî yolla eğitim ve feyz alan sûfîler ayrıca yaşayan bir şeyhe de bağlanma, gerektiğinde rüyalarını hayattaki şeyhine danışma ihtiyacı hissetmişlerdir. Meselâ Hoca Bahâeddin Nakşibend -kuddîse sirruhû- kendisinden bir buçuk asır önce yaşayan Abdülhâlik Gucdüvânî’nin rûhâniyetinden Üveysî yolla feyz ve eğitim almış ise de, hayatta olan Seyyid Emîr Külâl’e bağlanarak gerçek eğitimini onun yanında tamamlamıştır. Bu şekilde davranmayan kişilerden bazıları aldatıcı rüyalar sebebiyle kemâle ermediği hâlde şeyhlik iddiasında bulunmak, hattâ daha ileri gidip Mehdîlik ve peygamberlik iddia etmek gibi sapkınlıklara düşmüş, şeytan ve cinlerin maskarası olmuşlardır. İslâm tarihindeki sahte Mehdî ve sahte peygamberler; muhtemelen önce kendileri bu tür aldatıcı (şeytânî) rüyalarla yoldan çıkmış, sonra başkalarını da saptırmışlardır. Ayrıca bu tür rüyalarla şeyh olduğunu zanneden kişiler; etrafına topladıkları kişilere haddinden fazla ve kontrolsüz zikir dağıtarak, onların psikolojisini de bozabilmektedirler. Bu tür kişiler çoğu zaman kendilerine Üveysî yolla «başkalarına verilmeyen özel bilgilerin verildiğini» de iddia etmektedirler. Sonunda ümmeti ifsâd etmek için fırsat kollayan yabancı ve karanlık güçlerin maddî desteğini de alarak din adına bir «ifsad projesi» hâline dönüşebilmektedirler. Bu sebeple Üveysî olduğunu iddia eden kişi ve gruplardan sakınmak en doğru yol olacaktır.
______________________________
1 Mîr Abdülevvel, Mesmûât, Ahvâl ve Sühanân-ı Hâce Ubeydullâh-i Ahrâr (hzr. Ârif Nevşâhî), Tahran 1380 hş./2002 içinde, s. 231.
2 Buhârî, İlim, 38, Ta’bîr, 10; Müslim, Rü’yâ, 10-11.
3 Sıddîk Hasan Hân Kannevcî, Hazîretü’l-kuds, Bhopal 1297, s. 102.
4 Abdullah Dihlevî, Mekâtîb-i Şerîfe, İstanbul 1992, s. 153-154 (90. mektup).
5 İsmâil Hakkı Bursevî, Kitâbü’n-Netîce (hzr. Ali NAMLI- İmdat YAVAŞ), İstanbul: İnsan Yayınları, 1997, c. II, s. 366-367.
6 Ali b. Osman Hucvîrî, Keşfu’l-Mahcûb (nşr. Mahmud Âbidî), Tahran 1384 hş./2006, s. 498-499
Sende Bilgi Ekle
Bu yazının geliştirilmesine yardımcı ol.